7 Şubat 2008 Perşembe

Mp3 her zaman kazanır

Hastası değilsek de Radiohead sevdiğimiz bir gruptur. Arada çıkarır, dinler, hüzünleniriz. Bu noktaya kadar olayın pazarlamayla bir ilgisi yoktur.

Ne zaman ki Radiohead "In Rainbows" diye bir albüm çıkarır ve "Ben bunu nete koyuyorum arkadaş, isteyen dilediği gibi indirsin, gönlünüzden bir şey koparsa da atıverirsiniz iki kayme" der, işte o zaman ben o hadiseye müdahil olurum. "Vay anasını, adamlar yapmış" derim hatta. Çünkü böyle devrimci hareketler eğlence endüstrisinden beklediğimiz şeyler değildir. Buradaki genel düşünce yapısı "Sanat sanat içindir ama ben de bunu yaptım, ederi de budur" şeklinde tezahür eder.

Zaten bu yapılanmayla eğlence endüstrisi senelerce malı götürmüş, küp küp altınlarını bir o ağacın bir bu ağacın altına gömüp durmuştur (Leprakon tadı). Amma velakin, mp3ün, avinin icadı ile mertlik bozulmuş, eski dostlar yeni düşman olmuştur. Bizim atalar bunu "Çok muhabbet tez ayrılık getirir" diye ifade ederler.

Neyse, Radiohead böyle bir şey yapınca gençlik günlerime dönüp Metallica ile Napster'in birbirlerini boğazlamasını hatırladım. O kavganın iki kaybedeni ile bir kazananı vardı. Birinci kaybeden Napster'dı, ikincisi de Metallica. Napster kapandı, öyle kaybetti. Metallica ise dinleyicilerinin nazarında "gözünü para bürümüş James ve Lars kardeşler"e dönüştükleri (ve zaten Load ve sonrasında abuk sabuk albümler yaptıkları) için kan kaybettiler. Peki kim kazandı? Tabii ki mp3.

Metallica vs. Radiohead. Bu hikayeden çıkarılacak önemli dersler var. Bazen suyun önünde duramıyorsan onun aktığı yönde yüzmeyi becermek gerekir. Aksi takdirde sadece ölü bir kahraman olursun. Teknolojinin fantastik bir hızla geliştiği bir noktada mp3 gerçeğini yok saymak ya da onu engellemeye çalışmak vizyonsuzluğun dik alasıdır. Ben bunu bir döngü olarak düşünüyorum: Köy kahvesindeki aşıktan, gazinodaki şarkıcıya, 45'lik plaklardan, kasetlere ve oradan da CD'lere uzanan bir yolculuk bu. Sanatçının ücretsiz izlendiği bir noktadan plaklara doğru giderek pahalılaşan, ondan sonra da insanların alım gücüne kıyasla aslında yeniden ucuzlamaya başlayan eğlence arzı, şimdiki kertede yeniden bedava hale geldi. Belki bundan sonra bu döngüyü tekrarlayacak, ama şimdilik durum bu.

Eğlence dünyası eskiden elde ettikleri tatlı karların olmamasına öfkeleniyor. Yazık ki Türkçe bilmiyorlar. Bilselerdi şunu da bileceklerdi: Öfkeyle kalkan zararla oturur. Şu andaki konjonktürde artk para kazanacakları yerin albüm satışları değil, konserler ve diğer yan ürünler olduğunu anlayabilseler o zaman rahat edecekler. Radiohead bunu erken fark ettiği için mutluyum. Kaldı ki adamlar, daha albüm satışa çıkamadan "gönlümüzden kopanlar" üzerinden 8 milyon İngiliz Sterlini, discbox satışlarından ise 3 milyon (yine) İngiliz Sterlini kazanmışlar. Kimsenin aç kaldığı yok yani.

Takdirlerimi belirtmek üzere ben de şimdi siteye gidip bir kaç pound bırakacağım. Zaten sadece "Jigsaw Falling into Place" için bile değer. Darısı da diğer güzide gruplarımızın başına inşallah.

0 yorum: