25 Aralık 2007 Salı

Lokum gibi haberler

Lokum konusunu yazmıştım (Rumlar bizim lokumu tescillemişler bla bla bla), beklediğim haber Milliyet'ten geldi: "Lokum oldu Lokumi".

Haberin önemli kısmı şu: Lokumu "lokumi" adıyla AB'ye tescil ettirmek için harekete geçen Rumlar, isteklerini elde edecekler gibi görünüyor, çünkü Türkiye, 6 aylık itiraz süresi boyunca bu konuda resmi bir girişimde bulunmadı.

Bu yollar helal size.

Boru mu bu?

Bayağı zamandır düşünüyordum, geçen gün yüksek lisans dersinde mevzu bahis oldu: Konumuz boru reklamları.

Aslında hadisenin evveliyatı bir kaç sene öncesine dayanıyor. Fırat Pen'in "Tut şunun ucunu döşeyelim abi" ile reklam dünyasında çığır açmasının ardından, Esen Boru'nun cevabı "Boru mu bu?" ile geldi. Ancak piyasanın en ağır topu -pardon borusu- bence Hakan Plastik. "A lot of things pass inside but you hear nothing" alt başlıklı reklam filmi ile gönüllerde taht kuran Hakan Plastik, reklam anlayışı ile de pazarlama dimağında kalıcı izler bıraktı.

Yalnız benim anlamadığım bir şey var, o da bu sektördeki arkadaşların -ki bildiğin borucu bunlar- tam prime time'ın göbeğine reklam vererek nasıl bir fayda sağladıkları. Yani musluk tamirinden falan anlayan bir insan olarak, ben dahi kendimi bu firmaların hedef kitlesinde hissetmiyorum. Ortada tamamen endüstriyel bir ürün var, satışının çok büyük bir kısmının B2B olduğu muhtemel, buna rağmen bu adamlar bütün pazarlama doktrinini alaşağı ederek bildiğin son kullanıcıya, hem de en romantik, en ağdalı, en ağlak dizinin tam ortasında, "Boru mu bu?" demek suretiyle pazarlama iletişimi gerçekleştiriyorlar.

Hakikaten çok enteresan bir ülkeyiz. Bu arada o sarı boruların içinden yılan gibi çıkıveren amcanın da hastasıyım, onu da belirteyim.