11 Mayıs 2008 Pazar

Kitabe-i Seng-i Mezar

Başlık Orhan Veli'nin bir şiirinin adıdır, "Dünyada nasırından çektiği kadar hiç bir şeyden çekmeyen Süleyman Efendi"nin hikayesini anlatan. Mezar taşı yazısı anlamına gelir.

Mezarlar ve hatta mezarlıklardan bahsedeceksen, olayı biraz neşeli hale getirmenin başka yolu yok herhalde. Biz bu sene, daha önceki senelerden farklı olarak, Anneler Günü'nü Alaçatı Mezarlığında geçirdik. Anneannem Eylül ayında vefat ettiğinden, annemin kendi annesine hediyesi ona dualar etmek ve mezarını toparlamak biçiminde oldu.

Mezarlıklar enteresan yerler. Ben mezarlığa gidince oradaki insanların kaç yaşına kadar yaşadıklarına dair bir hesap moduna giriyorum. Alaçatı mezarlığından çıkardığım sonuç Giritlilerin maaşallah uzun yaşadığı. Bunun dışında mezar taşları, insanların kim oldukları ya da başlarına neler geldiği konusunda da ilginç bilgiler veriyor. Mesela bugün gittiğim mezarlıkta "Çocuklarımın gözleri önünde kudurmuş kaynım tarafından parçalandım" gibi bir şey yazan bir mezar taşı vardı. Fotoğraf makinem olsa çekecektim.

Neyse, konumuz bu değil. Konumuz mezarlığın harabe gibi olması. Babam kan ter içinde anneannemin ve diğer aile büyüklerinin mezarları etrafındaki otları yoldu, ben de mezarlığın dışına taşıdım onları. Gerçi dayıma "Git bir bak" demişler ama, kendisi otları ayaklarıyla ezmek suretiyle bu görevi yerine getirdiğine kani olduğundan iş yine başa düştü. Zaten biliyorsunuz dayı, deniz kenarı yerlerde yaşayan, balık tutmak ve rakı içmek gibi faaliyetlerle meşgul olan, bu esnada hayatını da aileden kalan çift çubuğu satmak suretiyle kazanan insanlara verilen genel addır. O yüzden şaşırmadık.

Bu çaba esnasında, aklıma Hıristiyan mezarlıkları geldi. Hani filmlerde, dizilerde hep olur, bir rahip "Ashes to ashes, dust to dust" ayetini okurken herkes önüne bakar, sonra sessizce dağılırlar falan. Tertemiz, yemyeşil, pırıl pırıl mezarlıklar. "O mezarlıkları kim öyle tutuyor?" diye düşündüm. Muhtemelen yerel yönetimler, mezarlığı özel şirkete devrediyorlardır, cenaze sahipleri de belli bir katkıda bulunuyordur. Mezarına daha fazla ilgi isteyen, daha fazla bir katkıyla bunu sağlıyor da olabilir bilmiyorum.

Aslında, burada çok enteresan bir iş kolu var yani. Mesela bir şirket kursan, 1000 mezarın bakımını alsan bir ilde, haftada bir ziyaret etsen, çiçeğine falan baksan, otunu yolsan... Yani imamlar, cenaze levazımatçıları, mezar taşı oyucular para kazanıyorlar da, böyle bir işten niye para kazanılmasın? Sonuçta hizmet, hem hayır duası da alırsın.

Can sıkıcı bir iş gibi görünüyor ama neden olmasın? Hem ne demişler, kiminin parası, kiminin duası.

2 yorum:

{_}~f {_} [ dedi ki...

hocam bizim orada var.aylık bakım ücreti karşılığı bakım yapılıyo.e tabi bide ne kadar ekmek o kadar köfte olayını söylememe gerek yoktur umarım:)

Melike Demirbağ Kaplan dedi ki...

Neresi orası? Fethiye mi?