22 Şubat 2008 Cuma

İyi ki varsın futbol!

Hazır mevzu sıcakken futbol konuşalım biraz.

Benim futbolla ilişkim koyu Fenerli bir baba ile hasta Gassaraylı bir dayının ortasına düşmemle başladı. Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı yendiği lig maçları sonrasında [bak demek ki 30 senedir bir şey değişmemiş] dayıya telefon edip geçmiş olsun dilemek suretiyle gelişen bu ilişkinin ismini 1988 senesinin 3 Mayıs günü koyduk: Fenerbahçeliydim.

İlk yarı 3 gol yedikten sonra ikinci yarı dört çakabilen Fenerbahçe efsanesi doksanlarda Kahırbahçe'ye dönüşürken -ki literatüre önce Cannes sonra Van şeklinde geçmiştir-, aynı dönemde yükselişe geçen Galatasaray'ı hislenerek izliyorduk. 1996 Hıdrellez'inde aldığımız hüzünlü bir şampiyonluğun ardından ben üniversite okumak üzere İstanbul'a geldim. Geldiğimin ikinci ayında üniversitede bayan futbol takımı kurmaya kalkan bünyelere katışınca futbolla olan ilişkim level atladı. Bir sene boyunca antremanlara gidip deliler gibi koştum. Maalesef takımdaki kızların yarısı antrenöre yakın olmak için ortamda bulunduklarından ve dahi ofsaytın ne olduğunu anlayacak kapasiteye sahip olmadıklarından takım fazla bir gelişme gösteremedi. O yılın Sportsfest'inde adını hatırlamadığım bir spor akademisinin bayan takımına 7-1 ve bir Norveç takımına 14-2 yenilmişler. Ben maça gitmeye tenezzül dahi etmedim, zira kaybetmekten hoşlanan bir insan değilimdir.

Bunları niye anlatıyorum, ofsaytın ne olduğunu bilirim yani, ondan. Tandem konusunda fikrim olduğu gibi, eyyamcılık ile de ne kastedildiğini sezebiliyorum (Bunda gece yarılarına kadar eğlence niyetine Telegol seyredip sonra "Şimdi şapkamızı önümüze koyup düşünmek lazım Melike" şeklinde gezinen eşimin de katkısı büyüktür tabii). Özetle, futbol benim için 22 adamın bir top peşinde koştuğu bir budalaca bir spor falan değildir. Aksine iyi kurgulanmış güzide bir oyundur. Daha da önemlisi çok sağlam bir üründür. Aslında yazının konusu bu.

Futbolu ürün olarak nitelendirilmesi endüstriyel futbol anlayışının bir getirisi. Dünyada belli bir süredir var olan bu anlayışla biz CINE5'in lig maçlarını satın alması ile tanıştık diyebilirim, sene 1995 falandı. O zamana kadar tüm lig maçlarını yayıla yayıla TRT'den izlemeye alışmış olan Türk insanında soğuk duş etkisi yaratan bu olay, o dönem çok tepki toplamış, "Haber alma özgürlüğümüz engelleniyor" biçiminde protestolara ve davalara konu olmuştu. İşte o vakitler, üniversitedeki hukuk hocam çıkıp dediydi ki: "Futbol maçı bir haber değildir. Bir eğlence ürünüdür, sinema gibi, sirk gibi bir şeydir. İşte o yüzden gençler, bu davalardan bir netice çıkmaz." Çıkmadı da. Futbolun artık bir çocukluk tutkusu değil, endüstriyel bir ürün olduğu gerçeği işte bana o zaman dank etti [Bu yazıyı nasıl toparlayacağım, du bakalım].

Tabii olaya romantizm boyutundan bakacak olursak futbolun endüstriyel bir şey olması sevinilip zil takılacak bir durum değildir. Amma velakin, futbolun bugün geldiği nokta da budur. Futbol artık bir üründür ve bu ürünün doğru bir şekilde yönetilmesi, pazarlanması, markalanması gerekmektedir. Bunu başarabilirsen stadını doldurur, kombineleri istediğin fiyattan satar, lisanslı yan ürünlerden milyon dolarlar kazanır, reklam ve yayın gelirleriyle zengin olur, akabinde de altyapı yatırımı yapar ve dünyaca ünlü adamları takımına alırsın. Bu bir fasit daire yaratarak stada daha çok seyirci çekmeni, daha fazla ürün satmanı, kısaca daha fazla para kazanmanı sağlar. Başaramazsan, işte o zaman ayvayı yersin. Yönetim zaafları parasızlığa, parasızlık yetersiz ya da demotive oyuncuya, demotive oyuncu ise "Beşte devre onda biter" biçimindeki tarihi hezimetlere neden olur. Sonra öfkeli taraftarın tesis basar, otobüs taşlar, futbolcu döver. Olur bunlar, oldu.

İşte Çarşamba akşamı şu an dünya sıralamasında birinci sıradaki Sevilla'nın karşısına çıkıp da, üç golle (pardon dört :) maçı alan Fenerbahçe'nin yaptığı tek şey futbolun endüstriyel bir şey olduğunu erken fark etmekti. 1996'dan bu tarafa dönüp baktığımızda, stadın inşaatıyla başlayan bir süreç bu. Saraçoğlu'nun taraftar için bir mabed haline getirilmesi, artan seyirci geliri ile takıma ünlü oyuncuların alınması ve bunun seyirciyi daha da artırması, takımın markalamasının doğru yapılması ve iyi yönetim Fenerbahçe'yi bugün olduğu yere getirdi. Burası neresi mi: IFFHS'ye göre Şubat 2008 itibari ile dünyanın en iyi 21. takımı (birinci Sevilla), Deloitte'nin 2007 raporuna göre dünyanın en zengin 25. takımı (birinci Real Madrid).

17 Mayıs 2000 akşamı Güney Kampüs'te kurulan dev ekranlardan maçı izledikten sonra binlerce kişi önce Bebek'e inmiş, oradan Ortaköy'e kadar bağıra çağıra yürümüştük. Keşke Galatasaray o gün eline geçen bu fırsatı adam gibi kullanabilse, kaynaklarını doğru yönetebilse, Fener'in Sevilla'yı devirmesinin daha ertesi gününde Leverkusen'i sahaya gömebilseydi. Gerçekten isterdim, çünkü ben Fenerbahçeliyim, Galatasaray olmadan Fenerbahçeli olmanın ne kadar sıkıcı olabileceğini tahmin edebiliyorum. Keşke olsaydı. Keşke bu ülkedeki insanlar, hangi sektörde olurlarsa olsunlar, pazarlamanın, yönetimin ne kadar önemli şeyler olduğunu, hamasi laflarla bir yere gidilmediğini görebilselerdi. O da olmadı. Belki herkesin önce beş tane yemesi gerekiyor, belki ancak ondan sonra.

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Hocam tebrik ederim, süper yazı. Futbolu seven ve ofsaytı da bilen bi bayan olarak sizi gayet iyi anlıyorum :) bi de şöyle birşey düşünüyorum; bayanlar futbola daha objektif bakıyor sanki. mesela siz bir fenerli olarak cimbomla dalga geçmek yerine güzel şeyler söylemişsiniz. ben de bir galatasaraylı olarak feneri tebrik ediyorum :)

Melike Demirbağ Kaplan dedi ki...

Teşekkür ederim Sinem (hangi Sinem'sin bilemedim ama :)

Kadınların futbola bakışı daha objektif olabilir gerçekten, daha doğrusu kadınlar ikiye ayrılırlar: Futbola objektif bakanlar, futbola bakmayanlar. Ben bakmayan kesimin çok şey kaçırdığı kanaatindeyim, bunları bilahare derste konuşuruz belki.

Galatasaray'a gelince, bugün Canaydın yeniden aday olmayacağını söylemiş. Bakalım, yeni yönetim yeni umutlar. Bu tip büyük kuruluşların büyük mevkilerini arpalık olarak görmeyen insanlar lazım. İnşallah olur. Kaybolmayan Galatasaray istiyoruz efendim.

özge güleç dedi ki...

Hocam bende futbolu çok seviyorum en ince ofsaytları tespit ederim üstüme yoktur :)) , ayrıca maç sonrası yorum programlarını oturup ciddi ciddi izleyen bir tipimdir:) Ahmet Çakar ın sevilla maçı için yaptığı yorumlar hakkında ne düşünüyorsunuz? gruptan fener çıkarsa bikini giyeceğini söyledi :))

Melike Demirbağ Kaplan dedi ki...

Şu saat itibari ile giyemeyecek gibi görünüyor valla. Hasta etti beni bu Fener, yemin ediyorum. Karnıma ağrı girdi, şimdi gittim soda falan içtim.

Melike Demirbağ Kaplan dedi ki...

Maç 3-2 oldu, Ahmet Çakar ufaktan hazırlansın bence :)

özge güleç dedi ki...

uğurlu geldim galibaa goll olduu :)) koyu bir beşiktaşlı olarak bugün feneri destekliyorum ahmet çakar giycek o bikiniyi hocam :))