2 Ocak 2008 Çarşamba

Ikea, evimizin köftecisi...

Hafta sonu Bornova Ikea'ya gittim. Maaşallah tüm İzmir'in de aklına aynı şey gelmiş, millet o tava benim, bu masa senin birbirini eziyordu.


En kalabalık yer de tabii ki restaurant. Baktım, "Dağ kızılcığı reçeli bizi bozar usta" diye düşündükleri yüzlerinden belli olan delikanlı şirinler bile kız arkadaşlarının gazına gelmiş, reçeli sosu unutup köftelere abanmışlar. Küçükken kardeşim sucuğun üstüne reçel döküp "Abla bak yeni yemek icat ettim" diye çıkagelmişti de kafasına vurmuştum garibimin. Aklıma geldi hüzünlendim.

Biliyorsunuz İkea ilk geldiği yıl dolaptan kanapeden çok köfte sattı. Bir kısım insanlar da bunu pek eleştirdiler. Dediler ki, "Kaaardeşim, sen mobilyacı değil misin, bu nasıl iş?". Hatta bir kısmına göre köftehor İkea'nın amacı köfteciklerin içine domuz etlerini tıkıştırıp bizi cümleten harama sokmaktı. Bayılırız böyle teoriler kurmaya. Biraz da adam gibi teoriler kurabilsek fezaya çıkacaktık da olmadı.

Neyse konumuz feza değil pazarlama. Ben bu İkea'nın köfte stratejisini çok akıllıca buluyorum. Neden? Şundan: Şimdi adam elin İsveç'inden kalkmış gelmiş, bilmem kaç bin metrekareye mağaza kurmuş. Güzel. Şimdi normalde bir İzmirli vatandaş bu mağazaya hayatında kaç kere gider? Cevap: 3 kere. Birincisi ilk açıldığında meraktan. İkincisi evlenirken, müstakbel hanımın zoruyla. Üçüncüsü de 50 yaşında ev değiştirdiğinde. Bir daha gitmez, İkea da batar.

Ama bizim İsveçli ne yapıyor, gidesin diye atraksiyon üzerine atraksiyon yapıyor. Köftesiydi, kahvaltısıydı, 1 YTL'ye sosislisiydi derken millet mağazaya, alınan ıvır zıvır da kasalara akıyor.

İkea, alışverişin artık bir "eğlenceli zaman geçirme" faaliyeti olduğunu çoktan çözmüş yani. Ben onları bol bol tebrik ediyorum buradan. Darısı iki kıytırık tost makinesine café diyen Koçtaş'ın başına inşallah.

0 yorum: