Kartımız Fish, işimiz iş
Tatil bitti, okullar açıldı, millet sayfiye yerlerinden evlerine döndü. Buna mukabil yeni yayın dönemi başlayınca, yeni kampanyalar da hız kazandı malumunuz. Bu sayede bize de yazıp çizecek yeni konular çıktı. Şükürler olsun.
İnsan 30 senelik hayatının üçte birini pazarlamayla fazla haşır neşir geçirince, kapitalizme de mıncıklanacak bir sevgililer günü yastığı edasıyla yaklaşabiliyor. Bu durumu, mesleğimin cimrilikten sonra yarattığı ikinci mesleki deformasyon olarak gördüğümden fazla üstünde durmuyorum. Bununla birlikte, yapılan her şeye eyvallah diyecek halimiz de yok. Allah'a şükür gönül gözümüz hala biraz açık, kapanacak gibi olduğunda da muhakkak bir reklam, bir kampanya imdada yetişiyor.
İşte son zamanlarda bu gözü kocaman açmamı sağlayan bir kampanya peyda oldu. Reklamı ilk gördüğümde (daha doğrusu o sırada televizyona bakmadığımdan duydum desem daha doğru olur) ilk on saniyeden sonra bunun bir banka reklamı olduğuna kani olmuştum. Zaten olmamak ne mümkün: Yarı acıklı yarı neşeli -nasıl oluyorsa- bir fon müziği eşliğinde güme giden hayallerimizden bahseden bir reklam. Biliyorsunuz reklamcılığın en temel ilkesi insanların duygusal durumunu bozmak, sonra da bunu kendi ürününüz lehine düzeltmektir. Eh, reklamda yalan olan hayallerden bahsediliyorsa, o zaman bu hayalleri tekrar gerçekleştirmemizi sağlayacak bir şeyin çıkacağı belliydi ki, bunun en kestirme yolu kredidir.
Kredi değil ama kredi kartı çıktı, o da aynı şey. Akbank-Boyner işbirliğinde piyasaya sürülen ve kullanıcısına çeşitli avantajlar sağlayan Fish markalı bir kredi kartımız olursa, hayattaki başarısızlıklarımızı unutup yeni bir dünyaya yelken açabiliyormuşuz. Güzel.
Beni hasta eden gerçekleştirilemeyen hayallerin yerine konan hayaller. Nitekim reklam ilk etapta yalan olan hayalleri şöyle sıralıyor: Hiç kimsenin çözemediği bir problemi çözmek, binlerce kişiye şarkı söylemek, dünyayı değiştirmek. Sonra bunları becemediğimiz için yapacaklarımızı listeliyor ki, bunlar arasında son model bir arabayla eski sevgilinin önünden geçmek ya da bayılana kadar alışveriş yapmak (!) yer alıyor.
İyi de bunların hangisi o problemi çözmenin, dünyayı değiştirmenin verdiği hazzı verir ki? Hangisi zeki olmanın, yetenekli olmanın, cesur olmanın yerine geçer ki? Alt metin şu mudur yani: Kafanız çalışmıyor, insanları etkileyecek hiç bir yeteneğiniz yok, üstelik ezik sünepenin tekisiniz. O zaman siz de bayılana kadar alışveriş yapın. Bir nevi kıroyum ama para bende durumu?
Sağol abi, kalsın.